AT YARIŞLARI KUMAR MI? SOSYAL BİR AKTİVİTE Mİ?
AT YARIŞLARI KUMAR MI? – SOSYAL BİR AKTİVİTE Mİ?
Gelişmiş dünya ülkelerinde büyük ilgi gören, İngiltere’de “Kralların Sporu – Sporların Kralı” olarak adlandırılan at yarışları ülkemizde 1800’lü yıllarda başlamış, zamanla gelişerek 1950 yılında resmi hüviyetine kavuşmuş ve 1953’ten sonra TJK’nın gözetiminde ve idaresinde önemli aşamalar göstererek bugün uluslararası arenada önemli bir yer edinmiştir.
Ülkemizde at yarışları hakkında uzun süredir “Spor mu – Kumar mı?” tartışması sürüp gitmekte, iki tezi de savunanlar arasında tartışmalara konu olmaktadır. Dünyanın neresinde olursa olsun at yarışları bu ikilemden kurtulup esas hüviyetine kavuşamayacak gibi görünüyor.
At yarışlarıyla ilgili 52 yılını doldurmuş, 1965-1980 yılları arasında TJK’da yarışları anlatan, yaklaşık 20 yaşını yakalamış Yarış Yazarları Derneği’nde 10 yılı başkanlık olmak üzere görev yapan, gazetemde yarışseverlere acizane fikirlerini ve eleştirilerini sunarak yardımcı olmaya çalışan bir kişi olarak; bu konuya bakış açımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
At yarışlarını kumar olarak görenlere “kesinlikle hayır” diyemem. İradesi zayıf olup bu yolda büyük paralar kaybetmiş, ailesini – işini terk etmiş, kendisine ait olmayan paraları yarış uğruna harcayıp adliyelik olmuş, hatta intihar etmiş kişileri zaman zaman duydum ve bazılarına da bizzat şahit oldum. Ancak yukarıda belirttiğim gibi “iradesi zayıf” olan bu insanların at yarışı olmasa da kumarın her hangi bir türüyle aynı zafiyeti yaşayacaklarına inanıyorum.
Bu yönüyle at yarışları kumardır deniyorsa evet KUMARDIR...
Ancak;
Ülkemizde bugün Diyarbakır, Elazığ, Şanlıurfa, Bursa, Adana, Ankara, İzmir ve İstanbul’da belli aylarda dönüşümlü olarak at yarışı yapılmaktadır. Yarışseverlerin aileleriyle birlikte piknik yapabilecekleri mekanlara sahip, çocuklar için oyun parkları bulunan, yine çocuklara at sevgisini aşılamak ve özellikle son yıllarda bazı özürlü çocukların tedavisine yardımcı olmak üzere binek atları bulunan, insanları yarış izledikten sonra tribünlerden padoka gelip koşacak atları görme zevkini veren, tekrar tribüne çıkarak bir sonraki yarışın zevkini tattıran, bunu yaparken de bir nevi zorunlu yürüyüş sporunu gerçekleştiren, altını çizerek söylüyorum “bir rehabilitasyon merkezi” görevini üstlenen, bireylerin stres attıkları çok önemli yerlerdir Hipodromlar.
İçinde bulunduğumuz bu hafta, gelişmiş dünya devletlerinde olduğu gibi ülkemizde de “alzheimer haftası” olarak yer alıyor. Hastalığın uzmanı kişiler tarafından toplantılar yapılıyor, konferanslar veriliyor. İşte bu konferanslardan birinde bir tıp profesörünün saptadığı çok ilginç bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. “Yaşı 90’ları bulmuş bir alzheimer hastası...Uzunca bir süredir at yarışlarıyla ilgileniyor. Yarış programlarını okuyor, kendince şanslı olacak atları tespit edip kupon dolduruyor ve at yarışı bayisine yatırıyor. Hemen her gün gerçekleştirdiği bu işlemle hastalığının ağırlığından az da olsa arınıyor, yaşadığı adrenalin sayesinde beyninde ve tüm sinir sisteminde olağanüstü bir rahatlama hissediyor.”
Evet, at yarışları artık dünyanın her yerinde bir rehabilite aracı ve çok etkili bir sosyal etkinlik olarak görülüyor. Biz yarışseverler; at yarışlarını daha çok sevelim. Daha geniş kitlelere yayma ve sevdirme çalışmalarımızı da sürdürelim.
Kulaklarınızdan nal sesleri, gönlünüzden at sevgisi eksik olmasın.
Orhan UĞUR
YARIŞ GAZETESİ